Bana rehber olan sana da olsun

Yaşam rehberimdir ,öğretmenimdir, rahatımı kaçıran, tehdit olarak algıladıklarımda dahil… Yaşamda karşıma çıkan herkes ve her türlü deneyim “hatırlatmaya, öğretmeye, kendimi bilmeme” hizmet eder.

Yaşam deneyimimin kalitesi ,hayatın bana sunduklarıyla ve yaptığımla da yakından ilgilidir, yani hayatta karşıma ne çıkacağını kontrol edemem ama bunlara nasıl yaklaşacağıma ve içinde bulunduğum koşullarda elimdeki malzeme ile nasıl bir yemek yapacağıma ben karar veririm.

Yaşamda yaptıklarım kadar, yaptıklarımı nasıl hangi niyetle kimin için hangi kaynaktan beslenerek yaptığımda önemlidir.

“Kadınlar şifadır” kitabından , paylaşmak istedim.

Şimdi sorarım kendime 🤔 Günlük yaşamın içinde didişen mi oluyorum,yoksa içimdeki sevgi,şevkat duygularına buyur mu diyorum…

20.Bir hikayem var- Kendi yoluma…

Alelacele elbisesini giymeye çalışırken, “gitmeden beni görün” diyen Yasemin doktorun sesi kulağında tekrarlanıp duruyordu. Halbuki buradan bir an evvel çıkası vardı, hem de arkasına bakmadan. Çok şükür bu da bitti, diye geçirdi içinden, oysa Radyoterapiye karşı gelmişti. İstemiyorum diye tutturduğu anı, hayallerimi yıktı bu kadın diyerek doktorun ardından serzenişlerini, hatta radyoterapinin ilk günü, bilmiş bilmiş karşısında konuşan asistanın bilmenizi isterim ki, memenizde açık yaralar olacak, bunun için zaten denize girmeniz yasak, demişti ve tüm bunlar kendisine anlatılırken yarı sessiz, çaresiz halini hatırladı, duygusuzca açıklama yapan bu kadına iki kelime diyesi vardı… Bana hiç bir şey olmadı. Senin beklediğin yanık izinin emaresi bile yok, hatta yasak ettiğin denize bile girdim, haberin ola… Kimseye, daha ne olacağını bilmeden böylesi kesin sonuçlar üretme, bilmem anlatabiliyor muyum?

Bilindik ses : Demeyeceksin her halde, değil mi?

Tabi ki demeyeceğim sadece aklımdan geçirdim…”

O çok bilmiş asistanın memenizde yanıklar olacak demesinden sonra Reyhan her gün radyoterapi makinesine girmeden Baş Melek Michael den kendisini kalkanıyla korumasını isteyip, indigo mavi bir ışıkla çevrelendiğini hayal etti. Acaba beni duyuyorlar mı şüphesine rağmen her gün korunmasını talep etti. Ve ikinci haftanın sonunda, yapılan rutin kontrol sırasında, Doktor Yasemin karşısında uzunca bir müddet sessiz sedasız kalınca, “bir şey mi oldu” demekten kendini alamadı, “yok, yok merak etmeyin“, “hatta çok iyi bile diyebiliriz, radyoterapi makinesi görünür bir iz bırakır her zaman, memenizin üzerinde o kadar az iz var ki, bunu ancak ben görebiliyorum, valla makine bozuk zannedeceğim, ne yapıyorsunuz bilmiyorum devam edin,” deyip gülümseyerek sağdaki lavabonun önüne ellerini yıkamak için kalktığında, Reyhanın yardım ediyorlar beni duyuyorlar diye içinden bir sevinç dalgası yükselmişti. “Melek enerjileri ile çalışıyorum” dedi. Bu bir ilkti açık ve aleni söylüyordu, Yasemin doktor onun şaka yaptığını zannetse de, kendi korunduğuna dair ve bunun gerçek olduğunun kanıtını duyuyordu. Doktor ellerini kağıt havluyla kurularken konuşmasına devam edip, daha kısık ses tonuyla, dışardan duyulmasını istemeyen haliyle, kendisine göz kırparak “denize girebilirsiniz” dediğinde, Reyhan duyduklarına inanamadı “gerçekten mi? izinli miyim?” diyerek teyit istedi. Doktor onun bu çocuksu haline gülümseyerek “evet, ama kimseye söylemek yok” diyerek çıkmıştı odadan.

Bilindik ses: Mucizeler ve ödüller… Yaşam tam olarak böyle işliyor. Farkında olmayıp ıskalananları söylemiyorum bile. Olana direnmediğinde akışında kaldığında nasılda iyi hissettiriyor..

İki gün sonra çıkacağı tatili düşünürken bu ona ödülün süpriz haliyle gelmişti, tedavinin getirdiği maddi yükümlülüğün ardından karı koca tatil hayallerini bir sonraki seneye ertelemek zorunda kalmışlardı. Bu karardan bir kaç gün sonra radyoterapi çıkışı arabayla evine dönerken Bodrumdaki arkadaşı aradı “Canikom nasılsın, hadi az kaldı gayret” diyen sesiyle yorgun düşen bedenine kuvvet olup, aralarındaki sıcak sohbetin ardından yaptığı açık davetle onu şaşkına çevirmişti. “Bu aralar o kadar yoğunuz ki sonunda bitirdik, nihayet otelin açılışını yapıyoruz. Bizde açılışın şerefine yakın bildiklerimi burada misafir etmeye karar verdik, şimdi sen Muratla konuş gününü tayin edip bana haber veriyorsun, gerisine de karışmıyorsun radyoterapi bitimi atlayın arabaya gelin anlaştık mı ?” Reyhan şaşkın sevinçten ne diyeceğini bilmez halde telefonu kapadığında ağlamaya başladı nelere vesile olduğunu bir bilsen Yeşo, bu kadar mı denk düşer… Tanrım verdiğin nimetine bana aracı onun varlığına da bin şükür…

Giyinme odasından çıktığın da Yasemin doktoru karşısında buldu. “Sizi bekliyorum nerede kaldınız” dedi. Manalı manalı gülümserken, Reyhanın sağında duran duvardaki panoyu işaret ederek, “çanı çalacaksınız hadi,” anlamıyorum ne diyor, “duvardaki panoya bakar mısınız, o çanı çalmanız gerek” hala anlamayan bir haldeydi. Yolcu gemilerinde bulunan sarı pirinçten bir çan, karşısında pırıl pırıl parlıyordu, bunca sabahtır bunun önünden geçtim, burada böyle bir şeyin olduğunu nasıl fark etmedim, diye geçirdi içinden. Biraz daha yaklaştı panoya, bu sefer çanın yanında yazan yazıyı fark etti, bir yutkundu önce, arkadan bir gülmesi, sonra bıraktı göz yaşlarını…”Yüksek sesle okur musunuz lütfen” dedi Yasemin doktor.

ÜÇ KEZ ÇAL ÇANI, GELDİ SÖYLEME ZAMANI, TEDAVİM TAMAMLANDI, BU SÜREÇ KAPANDI, KENDİ YOLUMA GİTME ZAMANI…

Hastanenin döner kapasından dışarı çıktığında üzerindeki tarif edilemez hafiflik duygusu ile tüm yaşanmışlıklardan aldığı öğretiler cebinde, bir halden bir hale gelmenin bilincinde bir müddet kapıda durdu. Daha sonra arabasına bindi, direksiyonu hareket ettirirken, tedavinin en başında kendiliğinden coşkuyla kalbinden dökülen, dilinden düşürmediği duasını söyleyip duruyordu ŞÜKÜR… ŞÜKÜR, BİN ŞÜKÜR…

19.Bir hikayem var- küçük detaylar…

Başı önde bir müddet lavabonun önünde bekledi, derin bir nefes aldı, ardından bir nefes daha, az sonra kendiyle karşılaşacağı görüntüsü için heyecanlı ve tedirgindi. “Hadi yapabilirsin korkma” dedi kendine, yüzünü yavaşça yukarı kaldırdı, önce gözleri ile karşılaştı sonra bir cesaret başının üzerine kaydırdı gözlerini…

Gece yatmaya hazırlanırken tam geceliğini giyeceği esnada, başının kenar kısımlarından çoktan gevşemeye yüz tutmuş peruk, yapışkanlarından kurtulup başından çıkıverdi. Yarı panikleyen komik haliyle bir gülme tuttu onu, sonra odanın karanlık oluşuna şükretti yoksa karşısında duran aynada kendini görecekti, el yordamıyla peruğu başına geçirdi kullanılmaktan ve bakımını epeyce ihmal ettiğinden peruk başına bir numara gevşek gelmişti. Bir müddet yatağın kenarına oturup ne yapabileceğini düşündü, kafasının üzerindeki hava akımını hissetti, sonra yatağına kıvrılıp başını yastığa koyması ile birlikte ensesinin serin yastığa değişini, kumaşın teninde hissettirdiği duyguyu fark etti. Yastığına sarılıp özlemişim, kırk yıl düşünsem şu anki hissin bu kadar önem taşıyacağını anlayamazdım, ah küçük detaylar ve fark edemediklerimiz diye düşündü iç geçirerek… Elindeki peruğu yere bırakıp, yorganı üzerine çekti, o an içeride televizyon seyreden kocasını düşündü, yatmaya geldiğinde onu kel görecekti, o ne diyecekti bu haline…

Bilindik ses: Yaşam küçük detaylarla çevrili şimdi hissettiğin gibi, takılmadan pas geçmeden fark ettiğini görüp onurlandır. Hem Murat’ın ne düşündüğünden çok esas sen ne diyeceksin bu haline, cesaretini toplayıp bakacak mısın aynadaki kendine…

Bilmiyorum… Sabah ola hayrola…

Aynanın karşısında en çok korkusu olan durumuna bakıyordu, bir yandan ağlayıp, bir taraftan gülümserken haline, elini saçları yeni yeni çıkmaya yüz tutmuş kel başında gezdirdi, “erkek çocuğu gibi, hiçte kötü değilmiş, bu halinle de güzelsin tatlım”, dedi kendine. Şu an, onun için öyle değerliydi ki, çekindiği durumla tanış olup arkadaş olmuştu… Kendini olduğu haliyle görmenin özgürlüğündeydi…

8.Bir hikayem var- Bakış açısı

Bir yaşam yasası var.

Kişiler arasında ayırım yapmadan, geçmişinle yada hangi ırka ait olduğunla, hangi ulus veya hangi dinden olduğunla… Senin kim olduğuna aldırmadan çalışan bu yasa, sadece neyi düşündüğün ve kendini hangi inançla beslediğine bakar. Ve sana tecrübe edecek alan açar.

Ameliyatı yapan doktor, pataloji raporunu okuyup kısa bir düşünme süresi geçirdikten sonra Reyhan için gereken tedavi şeklini açıkladı. “Bana göre altı kemoterapi almanız gerekiyor.” Bu konuşmanın üzerine bir umut “kemoterapi yerine geçen ilaçlar varmış, hap olarak” dedi Reyhan, “elimizde bulunan sonuca göre ilaç çözüm değil”.

Doktor konuşmalarına kesin noktalar koyuyordu. Lakin karşısında bulunanlar anlama zorluğu yaşıyordu. Murat “sayısını düşürsek doktor bey” dedi… Ceyda gözlerinden akan yaşlara aldırmadan “lütfen bari üç tane olsun” dediğinde…

Doktor konuşmanın gidişatının hararetlenip, bir yere varmayacağını anladı; ayağa kalktı, karşısında ağlayan geç kıza “bakın bu benim yorumum, bu aşamadan sonra gideceğiniz onkolog Reyhan hanım için gereken tedaviyi zaten söyleyecektir”.

Doktor kendilerine konuşmanın sonuna gelindiğini kibarca göstermek için odanın ortasına kadar yürüdü, artık hepsi ayaktaydı ve Reyhan hariç bitmek bilmez pazarlık devam etti, ta ki doktorun odasından çıkana kadar. Sonra hepsi birden bir müddet konuşmamacasına sustular.

Saçlarım dökülecek dedi kendine, bu gerçekmi… Derin bir nefes aldı herkes bana acıyacak farkında olmadan omuzunu silkti kendine, acısınlar kabul etmekten başka çarem varmı

Yurt dışında altı aylık eğitim programına kayıt yaptırmış gitmesine az bir zaman kalmış olan Ceyda “ertelemem lazım, gidemem” diye düşündü. Arabayı kullanan Murat kendi sessizliğinde “bu sürecin içinden nasıl çıkacağız” dedi kendine. Araç köprü trafiğine girdiğinde babasının yanında oturan Can “belki gidecekleri doktor farklı konuşacak ” diyerek aklından geçirdi.

Bulantılar olacak, bir sürü yan etki, ağızda yaralar çıkacak, insanların adım atmaya hali kalmıyor

Bilindik ses: Reyhan ara versen düşüncelere, an’a gel, şu an sadece tedavinin uygulanma ve kaç tane olacağına dair durumun içindesin, sen sürecin nasıl olacağına dair senaryolara girmişsin bile, geçen akşam girdiğin internet sitesinin etkisindesin farkıdamısın…

Bilgisayarında kemoterapi sürecinin ne olduğunu, yan etkilerini anlatan bir siteye girdiği geceyi hatırladı.

Sadece merak ettim, zaten hemen kapadım fazla okumadım, kabul yazılanlar ürkütücüydü…

Bilindik ses: Ne güzel söyledin korktun yani. Bu demektirki iyi hissettirmedi. Enerjine sahip çık…

Okuduklarım yalanmı demek istiyorsun…

Bilindik Ses :Okudukların, duydukların senin gerçeğinmi ?

Anlatılan bir sürü vaka var bunları yok sayabilirmiyim…

Bilindik ses : tabiki yok sayma, ama kendi gerçeğinde yapma, şöyle düşün, iki kişi birbirinden habersiz elini aynı yerden aynı oranda yanmış olsun, sence ikisin yanık hikayesini anlatış biçimleri aynı olabilirmi… Bakış açıları durumu ele alış biçimini gösterecektir.

Peki senin bakış açın nasıl olacak, daha tedaviye başlamadan zayıf, çaresiz, zavallımı hissedeceksin, yoksa olanı olduğu gibi kabul edip bir sonraki adımın ne olduğunu bilmeden kendi gerçekliğinimi yaratacaksın. İkiside olasılık içinde seçim senin…

7.bir hikayem var- Sana yardım ediyoruz

“Siz meme kanserisiniz Reyhan hanım” doktorun onu taburcu ettiği gün söylediği bu cümle ağır gelmişti kendisine… Adını ağzına almaya çekindiği, düşüncelerinden def ettiğini sandığı, onu korkutan, ona soğuk gelen kelime “KANSER” di.

Şöyle dedi bilindik ses: “Bravo artık korkmana gerek yok, bu kelimeyi kendine söyle ve kabul et. Kabul göstermediğin her durum sana kendini hatırlatır”, konuşmaya devam etti…

ÇEKİM YASASI ; Senin için çalıştı, sana hey düşüncelerine dikkat et demeden, özgür iradene karışmadan… Ve HAYIR dediğin durumu bir mıknatıs gibi üzerine çektin… Bu kadar basit işte…

“nasıl basit olduğunu bir kavrasam”

Sehpanın üzerinde duran hastane çıkışı kendine hediye gelen melek ajandasını eline aldı, parmaklarını hafifçe kapağında dolaştırdı, bir şeyler oluyordu adını koyamadığı ta ameliyat evvelinden beri, pazar akşamüstü koltukta hafif bir uykuya daldığında rüyanın ürperten etkisiyle nasıl uyandığını hatırladı, elinde kılıcıyla alnın tam ortasına dokunan güçlü kuvvetli adam “seninleyim” demişti ona. Defterin kapağını açtı içindeki kartı eline aldı, ajandayla birlikte gelen melek kartının üzerinde yazan “sana yardım ediyoruz” cümlesini bir kez daha okudu… Gülümsedi belli belirsiz, tüm bunlar garip olmasına rağmen iyi hissettiriyordu. EGO sunun devreye girdiğini fark etmeden tanıdık bir cümleyi kendine tekrar söyledi ” ya tesadüfse”.

Bilindik ses : İyi şeyler düşündüğünde, hissettiğinde, kendin için bir şeyler yapmaya karar verdiğinde seni vaz geçirmeye çalışacak tek rakibin EGO olacaktır…

İçsesin yani SEVGİ tarafın, sana iyi hissettiren pek çok şey sunar, içini ısıtan, seni yüreklendiren duygular verir, diğeri ise yani EGO tarafın seni şüpheye düşürüp endişe ve korkuda, acabalarla seni manipüle edecek, hani şu çok konuşan her hareketinin içinde olan dırdırcı yüksek ses; “Yok canım sana öyle geliyor, bu sadece tesadüf ” desede aldırma, tabiki bu başta sana kolay gelmeyecek, kararlılık ve farkındalıkla küçükde olsa bir adım atarsan, zaman içinde ne demek istediğimi anlayacaksın.

O zaman Melekler bana yardım ediyor diyebilirmiyiz ? Tüm bu durum bunumu anlatıyor?

Bilindik ses : Ben sana sadece Egoyu ve Sevgiyi tarif ettim… Kalbin bunun doğruluğunu zaten sana söyleyecektir…

1.bir hikayem var-korku

TESADÜF İLAHİ OLANIN KURGUSU OLMALIYDI…

BİLSEYDİ ÇEKİM YASASINI NASIL HAREKET EDERDİ, NASIL SEÇİMLER YAPARDI…

KORKUYU NEREYE BIRAKABİLİRDİ…

Kasım ayının o sıcacık güneşi pencerenin önünde uzanan çevre yolunu ve kenarında yükselen kimisi yıpranmış eski soğuk itici görünümlü uzun iş binalarına öyle güzel vuruyor ki ışıl ışıl görünüyorlardı.Pencerenin tam kenarında oturan Reyhan için bu tablonun bir şey ifade ettiği söylenemezdi gözleri gelen geçen araçların peşinde gözükse de o başka bir alemdeydi…Buna korku alemleri diyoruz, korku aleminde dolaştığınızda geçmişle gelecek arasında gider gelir, bulunduğunuz anın hiç farkına varmadan beden orada olup zihninizin yarattığı bir sürü senaryolarda dolanırsınız İşte Reyhan’ın hali de bu haldi…Aklı iki gün evvel ki sahnedeydi… Yani geçmişte. Sabah telefonun alarmı çaldığında hiç kalkmak istemediği yatağında bir sola bir sağa dönerek gerindiği işe gideceği herhangi bir sabahtı, ta ki elini istemsiz bir hareketle sağ memesinin üzerine götürene kadar,memesinin içindeki yumru neredeyse avucunun içini kaplıyordu.

ONA GÖRE TESADÜFEN YAPILAN BİR HAREKETTİ …TESADÜF GERÇEKTEN VAR MIYDI…

Bir daha kontrol etti,zannediyorum dedi, kalbi artık hızla atmaya ve alarmlar zihninde çalmaya başladığında aklında sadece bir cümle tekrar ediyordu adını bile zikretmekten korktuğu şey olmasın diye içinden hep” lütfen” geçirip duruyordu…Her defasında def etmişti bu düşünceyi yoksa MIŞ gibi mi yapmıştı…

MIŞ İNSANIN KENDİNİ KANDIRMA HALİ de diyebiliriz.

İş arkadaşları ofisin kapısından girdikçe sadece günaydın kelimesini duyduğunda başını çevirip cevap verdiğinde anda olabiliyor sonra gene ortamdan kopuyordu…Şimdi iki saat sonraki randevusuna gitti… yani geleceğe ”doktor kesin kötü bir şey söyleyecek-yok demeyecek aklına kötü bir şey getirme,neden neden gitmedim bunca zaman doktora,nasıl boş verdim…”

EGO böyle bir şeydi kişiyi ele geçirdiğinde; insanı kendine acımazca yargılatır, pişmanlık içine keşkenin içine batırır sonrada çık çıkabilirsen içinden… Artık ne kadar senaryo üretebilirsen… Reyhan 7 sene ara vermişti… Meme kontrollerini yaptırmamıştı ya kötü bir şey çıkarsa diye, o kadar ki kanser konusu konuşulan ortamlarda ya konuyu değiştirir yada umursamaz görünürdü…TV kanallarında bahsi geçse kanalı değiştirirdi, seyretse yada dinlese üzerine yapışacak hissiyle korkardı…Şimdiyse doktorun dudaklarından dökülecek cümlelerin senaryosunu yazıyordu.

fark edersen seçebilirsin

Sabah gözümüzü açtığımız andan itibaren kendi potansiyelimize kendi yaşam alanımıza uyanıyoruz…
Farkında olalım yada olmayalım bu her yeni günle birlikte başlıyor…
Ve gün içinde hangi enerji frekansındaysak yaşayacaklarımız da ona göre belirleniyor,“aslında belirlenir derken yaratan da oynayanda bizleriz “
Her yaşadığımız gün yemenin, içmenin, giyinmenin, o nasıl düşünür, bu ne der’in ötesinde ruhumuzu geliştirebilmemiz için farkındalığa çağırır bizi.
Peki eğlenirken farkındalığı arttırıp kendi ruhumuzu besleyen deneyimler yaşayamazmıyız?
EVET hayatın esası budur derim size…
Bu cümlenin bir zamanlar bana ütopik, deli saçması göründüğü dönemleri hatırladıkça yüzüme hafif bir tebessüm oturuyor. Yaşamın içinde bize sunulan en muhteşem araç bana göre FARKINDALIK tır…
Burada “farkındalık” kelimesini sahipleniyorum; çünkü benim için her Fark ediş üzerimdeki yüklerden arındığım durumlardır,deneyimlediklerim elbette bir başkası için referans olur mu onu bilemem ama yürekten istediğim şey burada paylaştıklarımın yaşama ilham olması fark etmenin ötesine geçip farkındalıkla yaşamlarının zenginleşmesine niyet ediyorum…