Alelacele elbisesini giymeye çalışırken, “gitmeden beni görün” diyen Yasemin doktorun sesi kulağında tekrarlanıp duruyordu. Halbuki buradan bir an evvel çıkası vardı, hem de arkasına bakmadan. Çok şükür bu da bitti, diye geçirdi içinden, oysa Radyoterapiye karşı gelmişti. İstemiyorum diye tutturduğu anı, hayallerimi yıktı bu kadın diyerek doktorun ardından serzenişlerini, hatta radyoterapinin ilk günü, bilmiş bilmiş karşısında konuşan asistanın bilmenizi isterim ki, memenizde açık yaralar olacak, bunun için zaten denize girmeniz yasak, demişti ve tüm bunlar kendisine anlatılırken yarı sessiz, çaresiz halini hatırladı, duygusuzca açıklama yapan bu kadına iki kelime diyesi vardı… Bana hiç bir şey olmadı. Senin beklediğin yanık izinin emaresi bile yok, hatta yasak ettiğin denize bile girdim, haberin ola… Kimseye, daha ne olacağını bilmeden böylesi kesin sonuçlar üretme, bilmem anlatabiliyor muyum?
Bilindik ses : Demeyeceksin her halde, değil mi?
“Tabi ki demeyeceğim sadece aklımdan geçirdim…”
O çok bilmiş asistanın memenizde yanıklar olacak demesinden sonra Reyhan her gün radyoterapi makinesine girmeden Baş Melek Michael den kendisini kalkanıyla korumasını isteyip, indigo mavi bir ışıkla çevrelendiğini hayal etti. Acaba beni duyuyorlar mı şüphesine rağmen her gün korunmasını talep etti. Ve ikinci haftanın sonunda, yapılan rutin kontrol sırasında, Doktor Yasemin karşısında uzunca bir müddet sessiz sedasız kalınca, “bir şey mi oldu” demekten kendini alamadı, “yok, yok merak etmeyin“, “hatta çok iyi bile diyebiliriz, radyoterapi makinesi görünür bir iz bırakır her zaman, memenizin üzerinde o kadar az iz var ki, bunu ancak ben görebiliyorum, valla makine bozuk zannedeceğim, ne yapıyorsunuz bilmiyorum devam edin,” deyip gülümseyerek sağdaki lavabonun önüne ellerini yıkamak için kalktığında, Reyhanın yardım ediyorlar beni duyuyorlar diye içinden bir sevinç dalgası yükselmişti. “Melek enerjileri ile çalışıyorum” dedi. Bu bir ilkti açık ve aleni söylüyordu, Yasemin doktor onun şaka yaptığını zannetse de, kendi korunduğuna dair ve bunun gerçek olduğunun kanıtını duyuyordu. Doktor ellerini kağıt havluyla kurularken konuşmasına devam edip, daha kısık ses tonuyla, dışardan duyulmasını istemeyen haliyle, kendisine göz kırparak “denize girebilirsiniz” dediğinde, Reyhan duyduklarına inanamadı “gerçekten mi? izinli miyim?” diyerek teyit istedi. Doktor onun bu çocuksu haline gülümseyerek “evet, ama kimseye söylemek yok” diyerek çıkmıştı odadan.
Bilindik ses: Mucizeler ve ödüller… Yaşam tam olarak böyle işliyor. Farkında olmayıp ıskalananları söylemiyorum bile. Olana direnmediğinde akışında kaldığında nasılda iyi hissettiriyor..
İki gün sonra çıkacağı tatili düşünürken bu ona ödülün süpriz haliyle gelmişti, tedavinin getirdiği maddi yükümlülüğün ardından karı koca tatil hayallerini bir sonraki seneye ertelemek zorunda kalmışlardı. Bu karardan bir kaç gün sonra radyoterapi çıkışı arabayla evine dönerken Bodrumdaki arkadaşı aradı “Canikom nasılsın, hadi az kaldı gayret” diyen sesiyle yorgun düşen bedenine kuvvet olup, aralarındaki sıcak sohbetin ardından yaptığı açık davetle onu şaşkına çevirmişti. “Bu aralar o kadar yoğunuz ki sonunda bitirdik, nihayet otelin açılışını yapıyoruz. Bizde açılışın şerefine yakın bildiklerimi burada misafir etmeye karar verdik, şimdi sen Muratla konuş gününü tayin edip bana haber veriyorsun, gerisine de karışmıyorsun radyoterapi bitimi atlayın arabaya gelin anlaştık mı ?” Reyhan şaşkın sevinçten ne diyeceğini bilmez halde telefonu kapadığında ağlamaya başladı nelere vesile olduğunu bir bilsen Yeşo, bu kadar mı denk düşer… Tanrım verdiğin nimetine bana aracı onun varlığına da bin şükür…
Giyinme odasından çıktığın da Yasemin doktoru karşısında buldu. “Sizi bekliyorum nerede kaldınız” dedi. Manalı manalı gülümserken, Reyhanın sağında duran duvardaki panoyu işaret ederek, “çanı çalacaksınız hadi,” anlamıyorum ne diyor, “duvardaki panoya bakar mısınız, o çanı çalmanız gerek” hala anlamayan bir haldeydi. Yolcu gemilerinde bulunan sarı pirinçten bir çan, karşısında pırıl pırıl parlıyordu, bunca sabahtır bunun önünden geçtim, burada böyle bir şeyin olduğunu nasıl fark etmedim, diye geçirdi içinden. Biraz daha yaklaştı panoya, bu sefer çanın yanında yazan yazıyı fark etti, bir yutkundu önce, arkadan bir gülmesi, sonra bıraktı göz yaşlarını…”Yüksek sesle okur musunuz lütfen” dedi Yasemin doktor.
ÜÇ KEZ ÇAL ÇANI, GELDİ SÖYLEME ZAMANI, TEDAVİM TAMAMLANDI, BU SÜREÇ KAPANDI, KENDİ YOLUMA GİTME ZAMANI…
Hastanenin döner kapasından dışarı çıktığında üzerindeki tarif edilemez hafiflik duygusu ile tüm yaşanmışlıklardan aldığı öğretiler cebinde, bir halden bir hale gelmenin bilincinde bir müddet kapıda durdu. Daha sonra arabasına bindi, direksiyonu hareket ettirirken, tedavinin en başında kendiliğinden coşkuyla kalbinden dökülen, dilinden düşürmediği duasını söyleyip duruyordu ŞÜKÜR… ŞÜKÜR, BİN ŞÜKÜR…